:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::: THE BEST ::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::: ...................................................................................................................................................
YEDEK SEVGİLİ
Kimi sevsem ,
Onun hep uzakta bir sevdiği vardı ,
Unutamadığı ilk aşkı ya onu terk edip giden sevgilisi ...
Kimi derinden sevsem,
o bir başkasını hatırladı...
Öylesine çok sevdim ki onları başkalarına duydukları sevgilerini anlatmalarını sessizce ,
içim kanayarak dinledim..,
Beni yitirmekten hiç korkmadılar ;
Çünkü onlara göre fazla iyi idim, bu yüzden ilk anda vazgeçilebilir idim.
Beni terk edenlerden bir dileğim olurdu ;
"Ne olur bir daha arama beni aramayın !
Çünkü ben kolay unutamıyorum...
Çünkü duyduğum o akıl dışı aşk yüzünden keder bahçemi dağıtıyorum,
çocukluğumun o güzel bahçesini..."
Böyle derdim onlara ama yine de ararlardı beni...
Soluksuz ve umutsuz kaldığı bir gecede mutlaka akıllarına ben gelirdim...
Saçların günah koksa..
Kirpiklerin ihanetten dökülse
Tırnaklarından yabancı ellerin soğukluğu süzülse
Rıhtımda bekleyenin benim…
Yaşarken bahçen, göçünce mezarın kalbindir derdin bana
İçine gömmek için mi kıydın bana
Hiç gelmesende bekleyeceğim
Güvertelerde uçuşan nice eller var
Banada siyah bir mendil sallayan olur bir gün yanlışlıkla
Ah sevgilim seni saadet kuşlarının kanadı getirmişti
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.